Omega-3 - (Balık Yağı) eksikliği
nelere yol açıyor: İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD
Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Kenan Demirkol ile “akıllı beslenme”
üzerine yapılan röportajın son bölümünde, Demirkol dünyayı
kavuran beslenme ve sağlık sorunlarının perde arkasındaki gerçekleri
anlattı…
Kara hayvanları ahıra, balıklar kafese tıkılınca insanlara neler
oldu? İçtiğimiz süt neden zehir? Omega-3’ün gelişme
çağındaki çocuklarda üzerindeki mucize etkisi ne? Hangi yağlar gıda
emperyalizminin ürünü?
Vücudumuz için en iyi yağ hangisi? Et
nasıl yenirse zararsız? GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma)nasıl
mikro beslenme açlığına sebep oluyor? Evliya Çelebi 400 sene önce
kızartmada hangi yağı tavsiye etti?
İşte tüm soruların cevapları…
Merada Otlayan İneğin Sütünde Omega-3 Vardır
Peki bu mümkün mü? Merada otlayan inek, otlayacak
da, süt yapacak da kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez
mi tüm bunlar? - Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep böyle
aldatılıyoruz. "Dünya nüfusu aç. Dünyayı besleyebilmemiz
için yapay gübreye, yapay yeme ihtiyacımız var." Hayvansal
proteini, tek kaynak olarak görürseniz haklısınız. Ama insan
ekmek yerken bile protein almış oluyor. Hububat,
baklagillerde bile protein var. Şimdi doktorlar bunu okur
okumaz itiraz ederler. Derler ki "Esansiyel amino asitler
vardır". Yani hayvansal gıdada var olan, vücudun üretemediği
mutlaka dışardan alınması gereken bazı protein yapı taşları,
amino asitler vardır. Örneğin; mercimekli bulgur pilavı
yaptığınızda bulgurda eksik olanı mercimekten, mercimekte
eksik olanı bulgurdan alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek
varmış, ben de yeni gördüm, bulgurdan yapılan küçük
köftecikler nohutla birlikte pişiriliyor. Bir baklagil ve bir hububat. Birbirinin
eksiklerini tamamlıyorlar. Tam ete eşdeğer protein almış
oluyorsunuz. Makro nutrientler yağ, protein ve
karbonhidrattır. Mikro nutrientler ise vitaminler,
mineraller, enzimlerdir. Bizim süte kalsiyum açısından
ihtiyacımız var. Eğer merada otlayan bir hayvanın sütüyse
içinde bulunan omega-3'e ihtiyacımız var. Türkiye'de
biliyorsunuz gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var.
Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden
demir çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir
kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi
bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten. Ama yapay yem
üreticileri "biz dünyayı nasıl doyuracağız" yalanıyla
kandırarak hayvancılığı katlettiler. Hayvanları meralardan
ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası.
Çünkü neyle besleniyor, pancar küspesiyle, yapay protein
yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor. Hızla kan
şekerini yükselten, hayvanın yağlanmasına yol açan ve
hayvanın şeker hastası olmasına yol açan bir beslenme şekli.
Doğal beslenen ineğin sütünde
omega-3 vardır, yapay
beslenende hiç yoktur .
Doğal beslenen ineğin sütünde damar
sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu
asitler fruktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol açar.
Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği
en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu
maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az
görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur.
Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme
hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin
kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur
kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı
dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu
doğal sütün eseridir.
Doğal sütün maliyetinin çok pahalı
olduğu söylenir ama batıda ekolojik hayvancılığın sonucu
elde edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti
arasındaki fark yüzde 10-15'i geçmiyor.
Ne Türkiye yasalarında ekolojik hayvancılıkla barışığım, ne
de AB'dekiyle. Ekolojik hayvancılık denince akla "ekolojik
tarım sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi"
geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden
patatesi buldu da yedi, ya da pancarı. İneğin normal
beslenmesinde pancarın, mısırın ve patatesin yeri var mı?
Yok. İster ekolojik tarımla, ister normal tarımla
elde edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi yanlış. Zaten
hayvanın sütünün kötü olmasının sebebi hayvanın,
karbonhidratı zengin, onu yağlandıran tarzda, mısırla
beslenmiş olması. O yüzden ekolojik hayvancılık dediğimizde
yasalarımızın buna göre organize olması gerekiyor.
Tanımlamamız gereken, türe özgü beslenme. Bir inek nasıl
beslenir doğada? Öyle beslersek ineğin sağlıklı olmasını
sağlarız. Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı
olmasını sağlarız.
Bütün doğada kendiliğinden yetişen
yeşillikler omega-3 ağırlıklı yağ içerir. İnsanların eliyle
ekilenler omega-6 içerir.
Ne fark var arasında? -. İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır. Bu
hücre zarı lipo protein katmanla sarılı. Yani bir yağ bir de
protein. Bu hücre zarındaki yağ ana madde olarak omega-3'tür.
Tek tük omega-6 da içerir. Biz yeşillikten uzaklaştıkça ve
hayvanımızı da yeşillikten uzaklaştırdıkça elimizde tek bir
omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür
balığı değil. Halbuki insanın her gün 1 gram omega-3 alması
gerekiyor. omega-6 yağ asitleri ile
omega-3 yağ asitleri
vücudumuzda aynı enzimlerle metabolize edilir. Biz ayçiçeği
yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip çok omega-6 aldığımız
için artık omega-3'e enzim kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi
ayçiçeği yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda
gelmiyor.
Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar da 3'e
ayrılır. Doymuş yağ asitleri, tekli doymamış yağ asitleri,
çoklu doymamış yağ asitleri. Çoklu doymamış yağ asitleri
ikiye bölünür, onlar da omega-3 ve omega-6'dır. Bundan 40-45
yıl öncesi omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma
söyledik. Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını tükettirdik. Fakat
sonra anladık ki bu yağlar iyi kolesterolü de, kötü
kolesterolü düşürdüğü oranda düşürüyor. Bizim kolesterol
açısından sağlıklı olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki
dengedir. İkisini birden düşürürse denge bozulmamış
olduğundan herhangi bir iyilik elde etmiş olmuyoruz.
DEPRESYONUN ÇARESİ
İkisi arasında denge mi, fark mı önemli? - Oran önemli.
omega-6'yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış
olduğumuz azıcık omega-3'ü de değerlendirmeden vücuttan
hemen atıyoruz. omega-3 olmayınca hücre duvarına
veremiyorsunuz. Hücre duvarı da omega-3'ten oluşuyor. Vücut
da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne
bulursa onla hücreyi onarıyor. omega-3 yerine, omega-6 yağ
asidi olan araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün
stres komalarının hammaddesi. Gecekondunuzu el bombasıyla
örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya uçacak.
Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.
- Tabii.
Omega-3'ten zengin beslenen toplumlarda depresyon
çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor.
Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı omega-3 olmak
zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.
ÇAY VE ZEKA
Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi? - Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında
Türkiye'nin yarısı aptaldır lafı çok tepki yarattı. Bunu bu
şekilde ifade etmek hoş olmadı, ama Türkiye'nin yarısında
demir eksikliği, kansızlığı var. Demir eksikliği zihinsel
eksiklik yaratır. Sonuçta demir üstünden düşünürsek Aziz
Nesin haklıydı. Türkiye'de çay tüketiminin de buna katkısı var. Demirin
emilimini olumsuz yönde etkiliyor. Ama diğer taraftan çay
iyi bir anti oksidan.
Yemekten hemen sonra çay içme adetimiz var. Doğru
mu? - Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok. Yemekten
hemen sonra çay içilebilir. Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra içmek
gerektiği söyleniyor. - Üç saat. Ben tekrar
omega-3'e dönmek istiyorum.
Çünkü hayati bir olay. omega-3'ün eksikliği insanları
şeker
hastalığına itiyor. Damarların sertleşmesine yol açıyor.
Pıhtılaşabilirlik oranın artmasına, dolayısıyla kalp
damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp "inme" veya
"enfarktüs" olmasına yol açıyor. Bir yandan omega-3
kaynaklarımız çok azaldı. Toplum olarak zaten balığı çok az
tüketiyoruz. Omega-6'yı çok tükettiğimiz için omega-3'ün
yolunu kesiyoruz. Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği
ve soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme
kanseri, kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığının
oluşumunu kolaylaştırıyor.
Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal
yapısından dolayı mı, üretim hatasından mı?
-
Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega-6 yağ asidi
içerdiği için. Mesela zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli
doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı
yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var.
Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay
yağ asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara trans yağ asitleri
diyoruz. Bu yağ asitleri de yine kolesterolu oksitleyerek
damar sertliği yapıyor. Diğer taraftan trans yağ asidi
beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi
bozuyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep
oluyor.
"ANNEMİN YEMEKLERİ BAŞKAYDI"
Acaba "tadı güzel" dediklerimiz bize dışardan
dayatılan bir kavram mı? Güzel nedir? - Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman size
itiraz etmedi mi, "benim annem böyle yapıyor" diye?
-Ben güzel yemek yaparım. Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan alıştığı damak
tadını arıyor. Belki dünyanın en kötü aşçısı annesi, ama
insan neye alıştıysa onu arıyor.
Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin
kavramı bile ne kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir değer
yüklediğimiz için güzel oluyor. Toplumda da dayatılan
değerler var . Kola ya da hamburger için "bak bu güzeldir"
deniyor çocuklara. - Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih
ediyorum. Çünkü; onlar yakın zamanda anne baba adaylarıdır.
PROF. KENAN DEMİRKOL'DAN HAYATİ BİLGİLER
• Türkiye'de gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var.
Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden
demir çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir
kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi
bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten.
• Yapay yem üreticileri 'biz dünyayı nasıl doyuracağız'
yalanıyla, hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün
her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü, pancar küspesiyle,
yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor.
• Doğal beslenen ineğin sütünde
omega-3 vardır, yapay
beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar
sertliği yapıcı donmuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu
asitler fruktoz gibi kolesterolün asitlenmesine yol açar.
• Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar
bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır.
Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az
görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur.
• Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı
insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü
dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün
maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama aradaki fark
yüzde 10-15'i geçmiyor.
• Elimizde tek bir
omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal
deniz balığı; kültür balığı değil. Halbuki insan her gün
1gram omega-3 alması gerekiyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçek
yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.
• Zeytinyağı
omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve
omega-3'ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği
yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz
kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine
dönüşüyor.
Peki sağlıklı yaşamın anahtarı
omega-3 ihtiyacı hangi gıdalardan
alınır? Hayvansal ve bitkisel omega-3 içeren gıdalar neler? Hangi
balıklar zararsız? Keten tohumunun sırrı ne? Tuzağa düşmeden balık
yağı nasıl alınır?
-Günlük omega-3 ihtiyacımızı doğal yolla nasıl karşılarız?
Omega-3 kaynakları hayvansal ve bitkisel olmak üzere ikiye
ayrılıyor. İnsan vücudunun günde 1-1,5 gr. hayvansal
omega-3'e ihtiyacı vardır. Hayvansal omega-3 kaynakları arasında, ilk sırada yumurta yer
alıyor. Her gün bir yumurta
omega-3 ihtiyacının büyük
bölümünü karşılar.
-Yumurtanın yıldızı son günlerde iyice parladı, peki özgür tavuk
yani doğal köy yumurtası mı tercih edilmeli? -Eğer bulunabilirse tabiî ki doğalı tercih edilmeli. Ancak büyük
şehirlerde marketlerde ambalajlı satılan, doğal yemle beslenmiş ve
omega-3 açısından zenginleştirilmiş yumurtalar
alınabilir. Ben de bu yumurtalardan yiyorum.
-Yumurtadan sonra ikinci sırada yer alan
omega-3 kaynağı nedir?
-Balık... Haftada 3-4 defa balık yiyerek hem sağlıklı beslenmiş, hem
de omega-3 ihitiyacımızı karşılamış oluruz.
-Balık ama hangi balıklar? "Özellikle küçük balıklar tercih edilmeli, çünkü büyük balıklar
denizlerdeki ağır metaller açısından risk içeriyor. Ağır metaller
balıkların yağlarında birikir, onları yediğimizde vücudumuzda
serbest radikallere dönüşerek hastalıklara zemin hazırlar. Bu yüzden
hamsi, sardalya, istavrit gibi küçük deniz balıklarını öneriyoruz.
Kızartma yapılabilir, ancak kesinlikle ayçiçeği veya mısır yağı ile
değil!
Balığı ayçiçeği yağında kızarttığımız zaman, balıktaki
omega-3 yok
oluyor! Sadece ve sadece zeytinyağı ile kızartılmalı.
İnsan beyninde de bütün hücrelerin duvarında olduğu gibi oleik asit
ve omega-3 vardır. Saf sızma zeytinyağı en iyi oleik asit
kaynağıdır. İyi kolesterolü düşürmeden, kötü kolesterolü düşürür bu
kalp için en sağlıklı yağ demektir.
Evliya Çelebi seyahatnamesinin Trabzon bölümünde hamsiyi
zeytinyağında pişirme tarifi vardır. 400 sene önce zeytinyağında
kızartma yapılırken, 100 sene önce mi yanıp zehirler oldu!
Zeytinyağı yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun
bir parçasıdır. Margarin ve mısırözü yağını dünyaya pazarlayabilmek
için!
Yunanistan'da yıllık zeytinyağı tüketimi kişi başı 20 kg .
Türkiye'de ise 1 kg . Sağlık sorunları Türkiye'de neden artıyor
gerisini siz düşünün!
Zeytinyağı ısıya dayanıklıdır, zeytinyağının yanma derecesi 250
derecedir. Siz yakamazsınız, tam aksine ısıya en dayanıklı yağ
zeytinyağıdır. Sızma zeytinyağında daha düşük ısılarda duman
görürsünüz ama bunun hiçbir zararı yoktur. Evliya Çelebi'nin tarif
ettiği gibi hep zeytinyağı. Bu arada kızartma sevmeyenler balık
buğulama yapabilirler."
-Çiftlik balıklarındaki omega-3, deniz balıkları ile aynı oranda
mıdır? "Bazı çiftlik balık üreticileri iki kat
omega-3 içeriyor diyorlar.
Ancak bir gerçek var ki çiftlik balıkları yapay yem ile besleniyor
ve bu çiftlik balıkları deniz balıklarının yediği yosunu, yeşil
omega-3
kaynaklarını yiyemiyor, işte bu çerçeveden baktığımızda çiftlik
balıkları, deniz balıklarına oranla yüzde 50 daha az Omaga-3
içeriyor diyebiliriz."
-Bitkisel omega-3 kaynakları nelerdir?
"Bitkisel omega-3 kaynaklarına geçmeden önce, bitkisel
omega-3'lerle
ilgili önemli bir noktanın altını çizelim. İnsan vücudunun günde
1-1,5 gr. hayvansal omega-3'e ihtiyacı olduğunu söze başlarken de
belirtmiştim. Hayvansal omega-3 içeren gıdalar, insan vücudunda 3
gramda 1,5 gram omega-3'e dönüşür. Bitkisel omega-3'ler ise insan
vücudunda 7 gramda 1,5 gram omega-3'e dönüşür. Örneğin; Ceviz omega-3
kaynağı olarak bilinir, cevizden vücudumuzun ihtiyacı olan omega-3'ü
alabilmek için çok fazla kalori alabileceğimiz noktasına dikkat
edilmelidir.."
-Bitkisel omega-3 kaynaklarından fazla kalori almadan sağlıklı
olarak faydalanmak mümkün değil mi?
Keten Tohumu
Bitkisel omega-3'ü en çok bulunduran besin maddesi "keten tohumu"dur. Bu nedenle günde 1-2 tatlı kaşığı tatlı kaşığı
keten
tohumu, tane olarak özellikle salatalara konarak tüketilebilir.
Keten tohumlu ekmekler tercih edilebilir. Yurtdışında ekmek hamuruna
katılır. Ancak, hazırdan ziyade, tam buğday unu ile evde yapılan
ekmek hamurunun içine tane olarak keten tohumu katılmasını
öneririm."
-Keten tohumu ekmek ile beraber pişince vitamin değerinde bir
eksilme olur mu? "Hayır olmaz.
Keten tohumu öğütüldükten 24 saat sonra vitamin
değerini kaybeder. Bu yüzden tane olarak alınmalıdır ve mümkünse
çiğnenmelidir. Öğütüp tüketenler ise evde kendileri öğütüp, 24 saat
içinde tüketmelidirler."
-Keten tohumunun
sürekli alınmasında bir sakınca var mı? "Hayır yoktur.
Keten tohumu rahatlıkla her gün kullanılabilir.
Ancak, kullanırken dikkat edilmesi gereken nokta; 1 tatlı kaşığı
keten tohumunu birden ağza alıp çiğnemeye çalışılmamalıdır. Kendi
ağırlığının 7 katı su tutucu özelliğinden dolayı ağızda hemen şişer
ve boğulma riski doğurabilir. Bu yüzden salata veya ekmek içine
koyarak ve çiğnenerek tüketilmesini tavsiye ediyoruz." -Peki başka hangi bitkiler omega-3 içerir? "Tüm yeşil otlar... Semizotu bu yeşil otların başında gelir.
Salatada tercih edilecek yeşillikler iyi birer omega-3 kaynağıdır."
-Hazır olarak satılan omega-3, diğer adıyla balık yağı kapsülleri
faydalımıdır? "Elbette. Ben de her gün bir tane
omega-3 kapsülü kullanıyorum.
Omega-3 kapsülleri alırken nelere dikkat etmeliyiz, en iyi balık
yağı kapsülü hangisi?
"Bu kapsülleri alırken tuzağa düşmemek gerek. Bazı ambalajların
üzerinde 1,5 gram omega-3 içerir yazıyor, iyi de bu yağın hepsi omega-3
değil ki, toplam yağların yani kapsülün miktarı o kadar! Ambalajın
üzerinde EPA ve DHA miktarına ve toplam miktarın ne olduğuna
bakılmalı. Hangisi EPA ve DHA'yı en yüksek miktarda içeriyorsa o
tercih edilmeli."
Doğal beslenen ineğin sütünde
omega-3
vardır
"Hayvan ahırda yapay yem ile, sadece şeker pancarı küspesi, mısır,
pirinç kırığı gibi ürünlerle tahıl ağırlıklı besleniyor. Daha fazla
süt alabilmek için hayvana nişasta ağırlıklı yem dayatılıyor.
Hayvanın ot ve yonca gibi yeşillikle beslenmesi gerekiyor çünkü
doğal olarak ihtiyacı olan besin o! Eğer ben 40 litre süt elde etmeyi verimlilik sayarsam, sütün
tüketilmesi sonrası insanlarda ortaya çıkan kronik hastalıkların
masrafını nasıl açılayabilirim?
-Nişasta içerikli yem verildiğinde hayvan çok süt yapıyor ama bu
süt süt değil zehir!
Doğal beslenen ineğin sütünde
omega-3 vardır, yapay beslenende hiç
yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş
yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi
kolesterolün oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde
dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan
alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme
kanseri yüzde40 daha az görülmektedir.
Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur. Yine merada beslenen
ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu vardır. Bu gençlik
aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini yenilemesini sağlayan maddedir.
Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci
kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu
doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu
söylenir ama batıda çevreyle ilgili hayvancılığın sonucu elde edilen
süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde
10-15'i geçmiyor. Ekolojik hayvancılık denince akla "çevreyle ilgili
tarım sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi" geliyor.
Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi,
ya da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın, mısırın ve
patatesin yeri var mı?
Omega-3 depresyonu önlüyor
Hücre duvarı bizim gümrük kapımız.
omega-3 olmayınca hücreler
arşidonik asit kullanmaya başlıyor, ama bu arşidonik asit aynı
zamanda stres hormonu üretiyor. Damar elastikiyetini kaybediyor ve
damar hastalıkları ortaya çıkıyor, insanın
şeker hastası olması
kolaylaşıyor. Stres hormonları artınca aşırı pıhtılaşma oluyor ve bu
da kalp hastalıklarına yol açıyor.
Omega-3’ten yoksun olduğumuz için ülkemizde depresyon oranı çok
yüksek. Eğer önlem alınmazsa çağın mesleği psikiyatri!
Makro beslenme yani doymuş yağlardan fazla beslenme kronik
hastalıklara nasıl sebep oluyor?
Omega-6'yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış olduğumuz azıcık
omega-3'ü
de değerlendirmeden bağırsak yolu ile vücuttan hemen atıyoruz.
omega-3
olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz, hücre duvarı da omega-3'ten
oluşuyor, vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar
gibi ne bulursa onunla hücreyi onarıyor, omega-3 yerine, Omega–6 yağ
asidi olan araşidonik asidi kullanıyor, ama bu asit bütün stres
komalarının hammaddesidir. Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş
oldunuz, dışardan biri taş atsa havaya uçacak.
Omega-3'ten zengin beslenenlerde depresyon görülmüyor!
Omega-3'ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az oranda
görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ
asidinin yarısı omega-3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu
sunamıyoruz. Burada yinelemek istiyorum, ben Anadolu beslenmesini tanımlıyorum,
onların bilimsel araştırmasını açıklıyorum. Tereyağı ile beslenen
atalarımız da tereyağından omega-3 ve oleik asitleri alıyorlardı.
Ancak günümüzde tereyağı tüketeceksek sadece ve sadece yüzde100
merada beslenen hayvanların sütünden elde edilen tereyağı
tüketilmelidir. Diğer türlü ahırda beslenen hayvanların sütünden
elde edilen tereyağının faydadan çok zararı vardır. Burada gıdaları
tüketirken düşünüp, matematiğini yaptıktan sonra almak en akıllısı…
-Omega-3 ile beslenen çocuklar TV seyretmek istemiyor!
Amerika’da gelişme çağındaki öğrenciler üzerinde bir deney
yapıyorlar; bu deneyde öğrencilerin yarısı normal beslenirke, diğer
yarısına normal beslenmelerine ek olarak her gün omega-3 desteği
balık yağı veriyorlar. Normal beslenen çocuklar sıradan yaşamlarına
devam ederken, balık yağı içen çocuklar kısa bir müddet sonra
gözlenen ilk gelişme, omega-3 alan öğrencilerin kendiliğinden
"hocam
bu okulda kütüphane var mı" sorusunu sorarak, kütüphane aramaya
başlamaları oluyor. İkinci gelişme ise anne babalar tarafından evde
gözleniyor, omega-3 alan çocuklar evde televizyon izlemek
istemiyorlar, bunun yerine kendiliğinden kitap okumayı ve ders
çalışmayı istiyorlar... Üçüncü gelişme ise yine okulda öğretmenler
tarafından gözleniyor, omega-3 alan çocuklar derslere daha ilgili
oluyorlar ve başarı oranlarında % 20 artıyor.
-Mikro besin açlığının ikinci sebebi CLA eksikliğidir!
Doğal sütten mahrum kalan insanlar, CLA’dan ( Conjuge Lineoik Asit)
mahrum kalıyorlar bu antioksidan bir maddedir. İnsanlardaki yaşlanma
hücrelerdeki oksitlenme sonucu ortaya çıkar! İkinci ciddi açlık
antioksidan açlığıdır.
-Asla CLA hapı kullanmayın kalp hastalığı yapıyor.
Bu antioksidan eksikliğine çare diye aspir çiçeğinden elde edilmiş
haplar CLA hapı olarak satılıyor. Ancak bu haplar izomer yani üç
boyutlu açıdan bakıldığında zararlı. Vücudun yağ depolamasını
engelliyor. Aspir çiçeğinde elde edilmiş CLA hapı, kalp kas
hücrelerinde omega-3’ü ayrıştırıyor ve bunun sonu kalp
yetersizliğine yol açıyor.
-Mikro besin açlığının üçüncü sebebi insüline benzer büyüme
hormonu eksikliğidir
Merada otlamış hayvanın doğal sütünde ayrıca insüline benzer büyüme
hormonu var ve bu hormon adeta gençlik aşısıdır. Hayvanlar ahıra
tıkılınca hatalı beslenme ve ani ölümler ortaya çıktı. Dedem 110
yaşında öldü. 100 yaşından sonra üçüncü dişleri çıktı, tereyağı
çocuğuydu. Babam 59 yaşında yaşında öldü, margarin çocuğuydu.
Hayvanlar ahıra tıkıldıktan sonra, yeşillikten mahrum kaldılar,
beraberine sütten omega-3, CLA ve insülüne benzer büyüme hormonu
alınamaz oldu.
Bunlar da mikro besin eksikliği ve makro beslenme fazlalığı ile
beraberinde kronik hastalıkları getirdi. İşte kronik hastalıklar
dediğimiz başta; alerji, astım, kalp-damar hastalıkları, romatizmal
hastalıklar ve kanserin neden bu kadar artıyor sorularının yanıtı
çok açık değil mi?"
-Makro besin fazlalığının sebebi: Doymuş yağ içeren besinler
“Balığı ayçiçeği yağında kızarttığımız zaman, balıktaki
omega-3 yok
oluyor! Patates kızartması kolaya gelen ve çocuklara çok sevdirilen
bir gıda haline geldi, patates ayçiçeği veya mısırözü yağında
kızartıldığında 1 porsiyon patates 6gr.trans yağ içerir. İşte
çocuklarda erken yaşlarda obezite başlamasının ana sebeplerinden
biri budur.
Doymuş yağ içeren besinler mikro besin açlığına sebep olurken, diğer
yandan makro besin fazlalığına sebep olmaktadırlar. omega-6'yı çok
tükettiğimiz için farkında olmadan omega-3'ün yolunu kesiyoruz.
İnsan vücudunda omega-3 ve omega-6’yı aynı enzimler tüketir, omega-6’yı
fazla aldığımız zaman ihtiyacımız olan omega-3 bağırsaklardan dışkı
yolu atılır.
“Bu yağlar gıda emperyalizminin ürünü”
Omega-6’dan zengin yağlar ayçiçeği, mısırözü ve soya yağları insan
sağlığı için çok zararlı olduğunu Başkan Bush ABD halkına yaptığı
açıklamada itiraf etti ve “bu yağları tüketmeyin” dedi. Çünkü bu
yağlar sebep olduğu hastalıklardan dolayı ekonomik dengeleri
bozuyordu!
Aslına bakarsanız bu yağlar gıda emperyalizminin ürünüdür. İkinci
Dünya Savaşından sonra ayçiçeği yağını ilk Rusya üretip tüketmeye
başladı ve Balkan göçmenleri aracılığı ile Türkiye’ye ayçiçeği yağı
kültürü girdi. Mısırözü yağı ABD emperyalizmi üzerinden dünyaya
yayılmıştır. Şimdiki Kanola dayatması da yine ABD emperyalizminin
işidir. Kanola, kolzanın GDO’lu tohumundan üretilir.
İkincisi bu yağlar 40 derecenin üstünde kolaylıkla bizim trans yağ
dediğimiz yapay yağ asitleri üretmeye başlar, doğada olmayan yağları
insan vücudu tanımadığı için biriktirir, insan vücudunda biriken bu
yağ asitleri kolesterolü oksitleyerek damar sertliğine
sebep olur.
Diğer taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek
beyindeki iletiyi bozabiliyor ve parkinson, alzheimer gibi
hastalıklara sebep olabiliyor.
Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği, mısırözü ve soya yağı
kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın
bağırsak kanseri, şeker hastalığı, kalp hastalıklarının oluşumunu
kolaylaştırıyor.
Kuzu şiş ve bonfileden korkmayın, asıl peynirden korkun!
Doymuş yağ asitlerinden 3 tanesi damar sertliğine yol açıyor, bu yağ
asitleri ateorejenik yağ asitlerine dönüşüyor. Bunlar: Laorik asit,
Mirsist asit, Palmitik asit . Ahırda beslenen hayvanın sütünde bu yağ asitlerinden bulunuyor.
Peynir yemek çok sakıncalı, et yemek sağlıklı ama hayvanın yağsız et
kısmı tercih edilmeli, kıyma ve kıyma ile yapılan etlerden uzak
durmalı. Ateorojenik yağ asitleri hayvanın depo yağında var.
Doğal beslenen hayvanın iç yağında sterearik asit var yani Türkçesi
zeytinyağı diyebiliriz. Hücre içi yağ asidi sterearik asit içerir,
bu hayvanın iç yağı yendikten kısa süre sonra insan vücudunda oleik
asite dönüşüyor. Atalarımız zeytinyağı bulamadıkları bölgelerde iç
yağı yiyerek bir nevi zeytinyağı tüketmiş oluyorlardı.
Günümüzde sofralarda ağırlık kazanan doymuş yağ içeren besinler
makro besin fazlalığı oluşturarak kronik hastalıkları arttırdı. Kuzu
şiş ve bonfileden korkmayın, asıl peynirden korkun, kahveye süt
değil de krema koymakla elinizle palmitik asit almış oluyorsunuz.
Mikronutrient (mikro besin azlığı) eksikliğine sebzelerde sebep
oluyor…
Yapay gübre, GDO’lu
(Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohum, hibrit tohum kullanılarak
üretilen gıda ürünlerde mikro besin oranı normalden yani doğal
tohumla yetişenlerden çok düşük! Benim açımdan
GDO’nun en önemli
unsuru mikro besin eksikliğine yol açması!
“Zeytinyağı ile kızartma yapılmaz, yanınca kanser yapar iddiası
tamamen emperyalist oyunun bir parçasıdır”
Tekrar yineliyorum, ben dünyayı yeniden keşfetmiyorum 60 – 100 sene
önceki Anadolu beslenme kültürünü bilimsel olarak açıklıyorum!
İnsan beyninde de bütün hücrelerin duvarında olduğu gibi oleik asit
ve omega-3 vardır. Saf sızma zeytinyağı en iyi oleik asit
kaynağıdır. İyi kolesterolü düşürmeden, kötü kolesterolü düşürür bu
kalp için en sağlıklı yağ demektir.
Evliya Çelebi seyahatnamesinin Trabzon bölümünde hamsiyi
zeytinyağında pişirme tarifi vardır. 400 sene önce zeytinyağında
kızartma yapılırken, 100 sene önce mi yanıp zehirler oldu!
Zeytinyağı yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun
bir parçasıdır. Margarin ve mısırözü yağını dünyaya pazarlayabilmek
için! Yunanistan’da yıllık zeytinyağı tüketimi kişi başı 20 kg.
Türkiye’de ise 1 kg. Sağlık sorunları Türkiye’de neden artıyor
gerisini siz düşünün!
Zeytinyağı ısıya dayanıklıdır, zeytinyağının yanma derecesi 250
derecedir. Siz yakamazsınız, tam aksine ısıya en dayanıklı yağ
zeytinyağıdır. Sızma zeytinyağında daha düşük ısılarda duman
görürsünüz ama bunun hiçbir zararı yoktur. Evliya Çelebi’nin tarif
ettiği gibi hep zeytinyağı.”